Köyden şehre büyük umutlarla giden Musa, şehirde uzun süre kapıcılık yapmış, sigortası dolar dolmaz göçünü topladığı gibi köyüne geri dönmüştü.
Konu komşu hoş geldiğine geliyor, uzun yıllar şehirde oturan bu ailenin evini alıcı gözü ile inceliyorlardı. Dört kızı bir oğlu vardı ve kızları da oldukça güzeldi.
Köye taşınalı fazla bir zaman olmamasına rağmen, kızları için görücüler gelip gitmeye başlamıştı bile. Musa’nın karısı Fadime;
“bey, kulağıma bir şeyler çalındı. Kızların başını bağlayalım ne olur ne olmaz” dedi.
Karısının sözleri üzerine, Musa, alelacele kısa arayla iki kızını da baş göz etti. Köyden çıkalı uzun süre olmuştu. Kızlarını verdikleri aileleri pekte iyi tanımıyorlardı. Neyse ki kızlarının birini aynı mahalleden birine vermişlerdi. Yakındı, kızları istediği zaman evlerine gelebilirdi. En çokta buna sevinmişti Musa ama umduğu gibi olmadı. Nedense evlendikten sonra babasının evinin kapısını dahi açmamıştı kızı. Musa, masmavi gözlerini kıstı ve düşünceli şekilde karısına baktı.
Aklından ne geçirdiği anlaşılmıyordu.
“Hanım, büyük kızımızın yeri uzak. Gelememesini anlıyorum da Esma’nın evi çok mu uzak neden gelmiyor? Kaç gün oldu özledim çocuğu” dedi.
Fadime, bakışlarını eşinden kaçırdı ve
“kaynanası göndermiyormuş bey” dedi.
Musa, kızdı ama bir şey diyemedi.
“O artık onların kızı. Kaynanası ne derse onu yapmaya devam etsin” dedi.
Esma’nın gelin geldiği ev, mahallenin en üst tarafındaydı ve kocası çobandı. Evlendi evleneli gün yüzü görmemişti. Çoban karısı olmak zordu. Nede olsa şehirde doğmuş, orada büyümüştü. İş güç hiç bitmiyordu. Her Allah’ın günü süt çekiyor, peynir alıyordu yinede kayınvalidesine yaranamıyordu. Kaç kere arkasından çocuğu olmadığı için ‘’kısır bu gelin’’ diye konuştuklarını duymuştu. Üzülüp ağlıyordu ve Allah’a kendisine hayırlı evlat vermesi için yalvarıp yakarıyordu.
Peynir aldığı bir gün ansızın midesi bulandı. Peynirin kokusu da ne kadar kötü kokuyordu. Öğürdüğünü görümcesi görmüştü. Görümcesi evliydi ve ara ara ziyarete gelirdi. Esma’nın öğürdüğünü görünce
“yoksa hamile misin?” Diye sordu.
Esma şaşırmıştı. Şaşkınlıkla
“ne bileyim abla” dedi.
Doktora gitmeye çekiniyordu ve hamile olduğu bir süre daha bulantısı devam edip karnı büyümeye başlayınca kesinleşti.
Bakara sûresi, 186. ayette yüce Allah’ın “Kullarım sana beni sorduklarında, (bilsinler ki) ben onlara çok yakınım. Bana dua edenlerin dualarını kabul ederim.” dediğini öğrendiğinden, sık sık dua eder, Rabbinden ister kimseye el açmazdı.
İşte Rabbi dualarını nihayet kabul etmişti. ‘’Allah’ım sana şükürler olsun. Sen evladımı hayırlı evlatlardan eyle” diyerek kendi duasına Âmin dedi ve ağladı.
Esma hamile olmasına rağmen evdeki bütün işleri yapmaya devam ediyordu. Kaynanası yaşlıydı, ondan yardım isteyemezdi. Zaten kayınvalidesinin de ona yardım etmek gibi bir düşüncesi yoktu.
Sütleri makinaya çekerken karnına şiddetli bir acı saplandı. Bir anda kendini yorgun ve bitkin hissetti. Oturduğu yere yığılıp kaldı. Kaynanası, süt makinasının sesini duymayınca, bunca süt ne ara bitti diye kontrole gelince Esma’yı baygın olarak buldu. Bağırışına komşuları döküldü. Mahallede ebelik yapan yaşlı bir kadın vardı ve birçok bebeğin doğumunu o yaptırmıştı. Ona haber verildi. Yaşlı oluşuna rağmen, koştura koştura geliyordu.
Yolda Esma’nın annesine rastladı.
“Fadime, ne arıyorsun burada? Dedi.
Fadime şaşırdı. “Ne oldu ki” dedi.
“Kimse sana bir şey demedi mi? Kızın Esma, rahatsızlanmış” dedi.
Fadime’nin beti benzi attı, eli ayağı birbirine dolandı. Elinden çeşmeden doldurarak eve götürdüğü su bidonu yere düştü ve bidonun içinde ki su dışarı boşaldı.
“Meryem abla sen git, ben babasına haber verdikten sonra hemen gelirim’’ dedi.
Soluk soluğa eve koşturdu. Hava kapalı ve soğuk olmasına rağmen, sanki Ağustos ayında güneşin altında kalmış gibi ter içerisinde kocasının yanına girdi.
“Bey, Esmam rahatsızmış. Meryem ebeyi çağırmışlar, hele kalk gidelim bakalım çocuğun neyi var” dedi.
Musa hanımına; “sen şimdi tek git. Ebe çağırdıklarına göre benim şimdi gelmem uygun olmaz ama bana ihtiyaç olması durumunda mutlaka haberim olsun. Gerekirse araç tutar, çocuğumu ilçede ki hasta haneye götürürüm” dedi.
Fadime kafası ile tamam diyerek onayladı ve gözlerinde yaş, içinde duyduğu korku ve endişe ile kızının evinin yolunu tuttu. Yol ne zaman tükendi ne zaman eve vardı anlamadı.
Evin dışı ayakkabı kaynıyordu. Telaşla kapıyı tıklattı. Kapıyı komşulardan birinin küçük kızı açtı. Çocuğa;
“Esma’m nasıl yavrum? Dedi.
Endişeden kalbi sıkışacakmış gibi hissetti. Şimdi sırası değil, güçlü olmalıyım diye telkin verdi kendine ve hızla kalabalığın olduğu odaya gitti. Yavrusu yatakta halsiz ve bitkin şekilde yatıyordu. Gözlerine hücum eden yaşlara engel olamadı.
Kızının boynuna sarıldı ve “ne oldu kızım?” dedi.
Kaynanası yanıtladı dünürünü.
“Ne olacak, bir bebeğe bile sahip çıkmayı becerememiş de düşürmüş” diye kızarak laf sokmak isteyince, Fadime altta kalmak istemedi.
“Tabi, her işi çocuğumun boynuna bırakın ve her işi ona yaptırın ve birde ona yardımcı olmadığınız halde bir çocuğu taşıyamadı da düşük yaptı deyin. Hem de hiç utanmadan” dedi.
Daha da uzatmak istedi ama adaşı Fadime lafa atladı.
‘’Fadime bacı, yerden göğe kadar haklısın ama şu an bu tartışmanın ne yeri ne de zamanı. Bak kızın zaten rahatsız, çocuk canı ile uğraşıyor, bir de Allah aşkına sen üzme. Hepimiz Esma’ya yapılan haksızlığın farkındayız bacı” deyince hak verdi adaşına ve daha fazla uzatmak istemedi.
Kızına dönerek “iyi misin kızım?” dedi yaşlı gözlerle Fadime.
Esma bitkin bir ses tonu ile “biraz ağrım var ana” dedi.
“Geçecek kızım sabret. Allah sabredenler ile beraberdir” dedi Fadime.
Esma’nın aklına yine kaybettiği bebeği geldi, dayanamadı ağladı. Fadime yengesi oturduğu yerden kalktı ve Esma’nın yanına gidip
“Esma, “Resulullah sallallahü aleyhi vesellem: “Nefsim elinde olan Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun ki, düşük çocuk, ahirette annesini göbek bağından tutup cennete çekecektir, yeter ki annesi düşük sebebiyle sevap kazanacağına inanıp sabretsin.” diye buyuruyor dedi.
Esma duydukları karşısında sevindi ve gözleri doldu.
Düşük yaptığının üzerinden birkaç gün geçmiş, artık toparlanmıştı. İşe güce uyup, kaybettiği çocuğunun acısını unutmaya çalışsa da kaynanası onun acısını unutmasına fırsat tanımıyor, her keresinde söylediği iğneleyici sözleri ile kalbini kırıyordu. Eşini seviyordu ve ona bir evlat verememenin acısını ta yüreğinde taşıdı. Elinden bir şey gelmiyordu.
‘’Veren de sen alan da sen’’ diyerek Mevlasına sığındı.
İçeriden kaynanasının “gene nereye kayboldu bu gelin? Ne zaman lazım olsa ortadan kayboluyor” diye sesinin geldiğini duydu.
Elinde ki işi bırakıp yanına gitti. “Buyur ana, bir şey mi istedin” dedi.
O aralar pekte iyi sayılmazdı. Hastalık nedeni ile çok fazla kilo vermişti. Kaynanası, gelininin halini görse de ona acımadı. Aklı gelininin ona veremediği torunundaydı.
“Bak kızım, seni oğlumla boşuna evlendirmedim. Bana torun verebilirsin sandım. Evliliğinizin üzerinden onca yıl geçti. Bize bir torun bile veremedin. Sen de he de de oğlumu yeniden everek. Belki o zaman bir torunumuz olur. Oğlanı everirsek bile merak etme sakın, seni de sahipsiz bırakmayız” dedi.
Zavallı Esma, duydukları karşısında beyninden vurulmuş gibi oldu. Biran kaynanasının sözlerini anlamakta zorlandı. Söylenilen sözü idrak ettiği zaman gözleri korku ile büyüdü.
“Ana ne söylüyon sen? Hiç söylediğin sözü kulağın duyuyor mu?” dedi ve göz yaşlarına engel olamadı.
Eliyle gözlerinden akan yaşları silmeye çalıştı. Üzüntüden ne yapacağını ve ne söyleyeceğini bilemedi. Eli ayağı titredi. Bu moralle hiçbir iş yapamazdı. Bir kap yemek pişirecek gücü kendinde bulamadı. Anası tüttü burnunda. Gitmek istedi ama gidemezdi. Giderse kaynanası burnundan getirirlerdi. Fadime yengesine gitti. Dokunsalar ağlayacak durumdaydı.
Fadime yengesi Esma’ya baktı ve içinden “Allah Allah bu kızda bir iş var, muhakkak canı bir şeye sıkılmış” diye düşündü ve düşüncelerini açığa vurdu.
‘’Esma, kızım hayırdır canın sıkkın gibi bir şey mi oldu?” diye sordu.
Esma, yengesinin sözleri üzerine dayanamadı ve ağlamaya başladı. Öyle ağladı öyle ağladı ki yengesi acaba birisi mi öldü de benim haberim yok diye korktu.
“Ne oldu Esma? Neden ağlıyorsun?” diye korku dolu gözlerle sordu.
Esma “kaynanam” dedi.
“Ne olmuş kaynanana?”
“Ne olacak yenge, çocuğum olmuyor diye kaynanam eşimi yeniden evlendirmek istiyormuş. Bana da bakarlarmış, öyle söyledi” dedi ve burnunu çeke çeke ağladı.
Yengesi boynuna sarılıp, “üzülme Allah büyüktür” dedi ama o da dayanamadı ve Esma ile birlikte ağladı.
Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü Esma’nın.
“Artık gideyim yenge, beni merak ederler” dedi ve içini çeke çeke evin yolunu tuttu.
Yengesi de arkasından yaşlı gözlerle onu izliyordu.
Kaynanası eve gidince azarladı Esma’yı.
“Bana bak gelin, bir yere gittin mi kolay kolay gelmiyorsun. Ya gitme ya da gidersen erken gel ki seni kocana şikâyet etmeyeyim” dedi.
Esma ne diyeceğini nasıl davranacağını bilemiyor sadece göz yaşı döküyordu. O ağlarken eşi de eve gelmişti. Dik dik baktı Esma’ya.
‘’Yine neden ağlıyorsun’’ diye sorunca
Esma, ‘’annen torunu olsun diye seni yeniden evlendirmek istiyormuş’’ dedi ve hıçkırdı.
Genç adam, ana ben sana bu konu bir daha açılmayacak dememiş miydim dedi. Esma şaşırdı. Demek daha önce bu konu konuşulmuştu ve eşi yeniden evlenmeyi kabul etmiyordu. Sevindi ve eşine daha çok bağlandı.
Aradan uzunca bir zaman geçmişti ve hamile olduğunu fark etti. Çocuğuna bir şey olmasın, düşmesin diye dikkat etti ve dokuz ayın sonunda oğlunu kucağına aldı ama bir daha hamile kalması riskliydi. Öyle söylemişlerdi ama zaten oğlu küçüktü. Hem daha yirmi yedi yaşındaydı. Oğlum büyüsün belki daha sonra yeniden anne olabilirim diye düşünüyordu Esma.
Oğlu dokuz aylık olduğunda üç aylık yeniden hamileydi ve bunu bilmiyordu. Son günlerde elini kolunu kaldıracak gücü bile kendinde bulamıyordu. Anasına haber gönderdi, anama deyin ne işi varsa bıraksın da gelsin.
Fadime şaşırdı, telaşlandı. Nasıl olmuşta kızının onu çağırmasına izin verilmişti.
Koşarak gitti. Bir terslik vardı hissediyordu. Gitti ki yavrusu o çok istediği yavrusundan bile geçmiş, canı ile uğraşıyor. Anne yüreği dayanamadı feryat etti. Feryadına konu komşu geldi. Ambulans çağırıldı. Esma kendinde değildi. İkiz bebeklere hamile olan Esma’nın bebekleri anne karnında ölmüş, o da bunun farkında olamayınca onu zehirlemeye başlamıştı.
Kurtulamadı Esma. Annesi gitmişti Esma ile hastaneye. Kızını sağ götüren anne, ölüsünü getirdi. Yüreği yandı ananın, en çok da annesiz kalan küçük Mustafa’nın.
Al babaannesi dediler al sana torun
Allah’tan istedin o da verdi
Oğlunda kısa süre sonra evlendi
Yeni gelinin eskiyi arattı
Ah Esma’m desende gelmez ki geri
Bu hikâyeden sizde ders çıkarın
Allah’tan her daim hayırlısını isteyin Kaynak *dahanekadar.net*
Köyden şehre büyük umutlarla giden Musa, şehirde uzun süre kapıcılık yapmış, sigortası dolar dolmaz göçünü topladığı gibi köyüne geri dönmüştü.
Konu komşu hoş geldiğine geliyor, uzun yıllar şehirde oturan bu ailenin evini alıcı gözü ile inceliyorlardı. Dört kızı bir oğlu vardı ve kızları da oldukça güzeldi.
Köye taşınalı fazla bir zaman olmamasına rağmen, kızları için görücüler gelip gitmeye başlamıştı bile. Musa’nın karısı Fadime;
“bey, kulağıma bir şeyler çalındı. Kızların başını bağlayalım ne olur ne olmaz” dedi.
Karısının sözleri üzerine, Musa, alelacele kısa arayla iki kızını da baş göz etti. Köyden çıkalı uzun süre olmuştu. Kızlarını verdikleri aileleri pekte iyi tanımıyorlardı. Neyse ki kızlarının birini aynı mahalleden birine vermişlerdi. Yakındı, kızları istediği zaman evlerine gelebilirdi. En çokta buna sevinmişti Musa ama umduğu gibi olmadı. Nedense evlendikten sonra babasının evinin kapısını dahi açmamıştı kızı. Musa, masmavi gözlerini kıstı ve düşünceli şekilde karısına baktı.
Aklından ne geçirdiği anlaşılmıyordu.
“Hanım, büyük kızımızın yeri uzak. Gelememesini anlıyorum da Esma’nın evi çok mu uzak neden gelmiyor? Kaç gün oldu özledim çocuğu” dedi.
Fadime, bakışlarını eşinden kaçırdı ve
“kaynanası göndermiyormuş bey” dedi.
Musa, kızdı ama bir şey diyemedi.
“O artık onların kızı. Kaynanası ne derse onu yapmaya devam etsin” dedi.
Esma’nın gelin geldiği ev, mahallenin en üst tarafındaydı ve kocası çobandı. Evlendi evleneli gün yüzü görmemişti. Çoban karısı olmak zordu. Nede olsa şehirde doğmuş, orada büyümüştü. İş güç hiç bitmiyordu. Her Allah’ın günü süt çekiyor, peynir alıyordu yinede kayınvalidesine yaranamıyordu. Kaç kere arkasından çocuğu olmadığı için ‘’kısır bu gelin’’ diye konuştuklarını duymuştu. Üzülüp ağlıyordu ve Allah’a kendisine hayırlı evlat vermesi için yalvarıp yakarıyordu.
Peynir aldığı bir gün ansızın midesi bulandı. Peynirin kokusu da ne kadar kötü kokuyordu. Öğürdüğünü görümcesi görmüştü. Görümcesi evliydi ve ara ara ziyarete gelirdi. Esma’nın öğürdüğünü görünce
“yoksa hamile misin?” Diye sordu.
Esma şaşırmıştı. Şaşkınlıkla
“ne bileyim abla” dedi.
Doktora gitmeye çekiniyordu ve hamile olduğu bir süre daha bulantısı devam edip karnı büyümeye başlayınca kesinleşti.
Bakara sûresi, 186. ayette yüce Allah’ın “Kullarım sana beni sorduklarında, (bilsinler ki) ben onlara çok yakınım. Bana dua edenlerin dualarını kabul ederim.” dediğini öğrendiğinden, sık sık dua eder, Rabbinden ister kimseye el açmazdı.
İşte Rabbi dualarını nihayet kabul etmişti. ‘’Allah’ım sana şükürler olsun. Sen evladımı hayırlı evlatlardan eyle” diyerek kendi duasına Âmin dedi ve ağladı.
Esma hamile olmasına rağmen evdeki bütün işleri yapmaya devam ediyordu. Kaynanası yaşlıydı, ondan yardım isteyemezdi. Zaten kayınvalidesinin de ona yardım etmek gibi bir düşüncesi yoktu.
Sütleri makinaya çekerken karnına şiddetli bir acı saplandı. Bir anda kendini yorgun ve bitkin hissetti. Oturduğu yere yığılıp kaldı. Kaynanası, süt makinasının sesini duymayınca, bunca süt ne ara bitti diye kontrole gelince Esma’yı baygın olarak buldu. Bağırışına komşuları döküldü. Mahallede ebelik yapan yaşlı bir kadın vardı ve birçok bebeğin doğumunu o yaptırmıştı. Ona haber verildi. Yaşlı oluşuna rağmen, koştura koştura geliyordu.
Yolda Esma’nın annesine rastladı.
“Fadime, ne arıyorsun burada? Dedi.
Fadime şaşırdı. “Ne oldu ki” dedi.
“Kimse sana bir şey demedi mi? Kızın Esma, rahatsızlanmış” dedi.
Fadime’nin beti benzi attı, eli ayağı birbirine dolandı. Elinden çeşmeden doldurarak eve götürdüğü su bidonu yere düştü ve bidonun içinde ki su dışarı boşaldı.
“Meryem abla sen git, ben babasına haber verdikten sonra hemen gelirim’’ dedi.
Soluk soluğa eve koşturdu. Hava kapalı ve soğuk olmasına rağmen, sanki Ağustos ayında güneşin altında kalmış gibi ter içerisinde kocasının yanına girdi.
“Bey, Esmam rahatsızmış. Meryem ebeyi çağırmışlar, hele kalk gidelim bakalım çocuğun neyi var” dedi.
Musa hanımına; “sen şimdi tek git. Ebe çağırdıklarına göre benim şimdi gelmem uygun olmaz ama bana ihtiyaç olması durumunda mutlaka haberim olsun. Gerekirse araç tutar, çocuğumu ilçede ki hasta haneye götürürüm” dedi.
Fadime kafası ile tamam diyerek onayladı ve gözlerinde yaş, içinde duyduğu korku ve endişe ile kızının evinin yolunu tuttu. Yol ne zaman tükendi ne zaman eve vardı anlamadı.
Evin dışı ayakkabı kaynıyordu. Telaşla kapıyı tıklattı. Kapıyı komşulardan birinin küçük kızı açtı. Çocuğa;
“Esma’m nasıl yavrum? Dedi.
Endişeden kalbi sıkışacakmış gibi hissetti. Şimdi sırası değil, güçlü olmalıyım diye telkin verdi kendine ve hızla kalabalığın olduğu odaya gitti. Yavrusu yatakta halsiz ve bitkin şekilde yatıyordu. Gözlerine hücum eden yaşlara engel olamadı.
Kızının boynuna sarıldı ve “ne oldu kızım?” dedi.
Kaynanası yanıtladı dünürünü.
“Ne olacak, bir bebeğe bile sahip çıkmayı becerememiş de düşürmüş” diye kızarak laf sokmak isteyince, Fadime altta kalmak istemedi.
“Tabi, her işi çocuğumun boynuna bırakın ve her işi ona yaptırın ve birde ona yardımcı olmadığınız halde bir çocuğu taşıyamadı da düşük yaptı deyin. Hem de hiç utanmadan” dedi.
Daha da uzatmak istedi ama adaşı Fadime lafa atladı.
‘’Fadime bacı, yerden göğe kadar haklısın ama şu an bu tartışmanın ne yeri ne de zamanı. Bak kızın zaten rahatsız, çocuk canı ile uğraşıyor, bir de Allah aşkına sen üzme. Hepimiz Esma’ya yapılan haksızlığın farkındayız bacı” deyince hak verdi adaşına ve daha fazla uzatmak istemedi.
Kızına dönerek “iyi misin kızım?” dedi yaşlı gözlerle Fadime.
Esma bitkin bir ses tonu ile “biraz ağrım var ana” dedi.
“Geçecek kızım sabret. Allah sabredenler ile beraberdir” dedi Fadime.
Esma’nın aklına yine kaybettiği bebeği geldi, dayanamadı ağladı. Fadime yengesi oturduğu yerden kalktı ve Esma’nın yanına gidip
“Esma, “Resulullah sallallahü aleyhi vesellem: “Nefsim elinde olan Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun ki, düşük çocuk, ahirette annesini göbek bağından tutup cennete çekecektir, yeter ki annesi düşük sebebiyle sevap kazanacağına inanıp sabretsin.” diye buyuruyor dedi.
Esma duydukları karşısında sevindi ve gözleri doldu.
Düşük yaptığının üzerinden birkaç gün geçmiş, artık toparlanmıştı. İşe güce uyup, kaybettiği çocuğunun acısını unutmaya çalışsa da kaynanası onun acısını unutmasına fırsat tanımıyor, her keresinde söylediği iğneleyici sözleri ile kalbini kırıyordu. Eşini seviyordu ve ona bir evlat verememenin acısını ta yüreğinde taşıdı. Elinden bir şey gelmiyordu.
‘’Veren de sen alan da sen’’ diyerek Mevlasına sığındı.
İçeriden kaynanasının “gene nereye kayboldu bu gelin? Ne zaman lazım olsa ortadan kayboluyor” diye sesinin geldiğini duydu.
Elinde ki işi bırakıp yanına gitti. “Buyur ana, bir şey mi istedin” dedi.
O aralar pekte iyi sayılmazdı. Hastalık nedeni ile çok fazla kilo vermişti. Kaynanası, gelininin halini görse de ona acımadı. Aklı gelininin ona veremediği torunundaydı.
“Bak kızım, seni oğlumla boşuna evlendirmedim. Bana torun verebilirsin sandım. Evliliğinizin üzerinden onca yıl geçti. Bize bir torun bile veremedin. Sen de he de de oğlumu yeniden everek. Belki o zaman bir torunumuz olur. Oğlanı everirsek bile merak etme sakın, seni de sahipsiz bırakmayız” dedi.
Zavallı Esma, duydukları karşısında beyninden vurulmuş gibi oldu. Biran kaynanasının sözlerini anlamakta zorlandı. Söylenilen sözü idrak ettiği zaman gözleri korku ile büyüdü.
“Ana ne söylüyon sen? Hiç söylediğin sözü kulağın duyuyor mu?” dedi ve göz yaşlarına engel olamadı.
Eliyle gözlerinden akan yaşları silmeye çalıştı. Üzüntüden ne yapacağını ve ne söyleyeceğini bilemedi. Eli ayağı titredi. Bu moralle hiçbir iş yapamazdı. Bir kap yemek pişirecek gücü kendinde bulamadı. Anası tüttü burnunda. Gitmek istedi ama gidemezdi. Giderse kaynanası burnundan getirirlerdi. Fadime yengesine gitti. Dokunsalar ağlayacak durumdaydı.
Fadime yengesi Esma’ya baktı ve içinden “Allah Allah bu kızda bir iş var, muhakkak canı bir şeye sıkılmış” diye düşündü ve düşüncelerini açığa vurdu.
‘’Esma, kızım hayırdır canın sıkkın gibi bir şey mi oldu?” diye sordu.
Esma, yengesinin sözleri üzerine dayanamadı ve ağlamaya başladı. Öyle ağladı öyle ağladı ki yengesi acaba birisi mi öldü de benim haberim yok diye korktu.
“Ne oldu Esma? Neden ağlıyorsun?” diye korku dolu gözlerle sordu.
Esma “kaynanam” dedi.
“Ne olmuş kaynanana?”
“Ne olacak yenge, çocuğum olmuyor diye kaynanam eşimi yeniden evlendirmek istiyormuş. Bana da bakarlarmış, öyle söyledi” dedi ve burnunu çeke çeke ağladı.
Yengesi boynuna sarılıp, “üzülme Allah büyüktür” dedi ama o da dayanamadı ve Esma ile birlikte ağladı.
Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü Esma’nın.
“Artık gideyim yenge, beni merak ederler” dedi ve içini çeke çeke evin yolunu tuttu.
Yengesi de arkasından yaşlı gözlerle onu izliyordu.
Kaynanası eve gidince azarladı Esma’yı.
“Bana bak gelin, bir yere gittin mi kolay kolay gelmiyorsun. Ya gitme ya da gidersen erken gel ki seni kocana şikâyet etmeyeyim” dedi.
Esma ne diyeceğini nasıl davranacağını bilemiyor sadece göz yaşı döküyordu. O ağlarken eşi de eve gelmişti. Dik dik baktı Esma’ya.
‘’Yine neden ağlıyorsun’’ diye sorunca
Esma, ‘’annen torunu olsun diye seni yeniden evlendirmek istiyormuş’’ dedi ve hıçkırdı.
Genç adam, ana ben sana bu konu bir daha açılmayacak dememiş miydim dedi. Esma şaşırdı. Demek daha önce bu konu konuşulmuştu ve eşi yeniden evlenmeyi kabul etmiyordu. Sevindi ve eşine daha çok bağlandı.
Aradan uzunca bir zaman geçmişti ve hamile olduğunu fark etti. Çocuğuna bir şey olmasın, düşmesin diye dikkat etti ve dokuz ayın sonunda oğlunu kucağına aldı ama bir daha hamile kalması riskliydi. Öyle söylemişlerdi ama zaten oğlu küçüktü. Hem daha yirmi yedi yaşındaydı. Oğlum büyüsün belki daha sonra yeniden anne olabilirim diye düşünüyordu Esma.
Oğlu dokuz aylık olduğunda üç aylık yeniden hamileydi ve bunu bilmiyordu. Son günlerde elini kolunu kaldıracak gücü bile kendinde bulamıyordu. Anasına haber gönderdi, anama deyin ne işi varsa bıraksın da gelsin.
Fadime şaşırdı, telaşlandı. Nasıl olmuşta kızının onu çağırmasına izin verilmişti.
Koşarak gitti. Bir terslik vardı hissediyordu. Gitti ki yavrusu o çok istediği yavrusundan bile geçmiş, canı ile uğraşıyor. Anne yüreği dayanamadı feryat etti. Feryadına konu komşu geldi. Ambulans çağırıldı. Esma kendinde değildi. İkiz bebeklere hamile olan Esma’nın bebekleri anne karnında ölmüş, o da bunun farkında olamayınca onu zehirlemeye başlamıştı.
Kurtulamadı Esma. Annesi gitmişti Esma ile hastaneye. Kızını sağ götüren anne, ölüsünü getirdi. Yüreği yandı ananın, en çok da annesiz kalan küçük Mustafa’nın.
Al babaannesi dediler al sana torun
Allah’tan istedin o da verdi
Oğlunda kısa süre sonra evlendi
Yeni gelinin eskiyi arattı
Ah Esma’m desende gelmez ki geri
Bu hikâyeden sizde ders çıkarın
Allah’tan her daim hayırlısını isteyin Kaynak *dahanekadar.net*