Arapçada, “ölünün gömüldüğü yer” anlamında “kabir”, “kabirlerin bulunduğu yer” anlamında ise “makber” veya “makbere” kelimeleri kullanılır. Türkçede ise kabrin karşılığı olarak Arapçada “ziyaret edilen” yer anlamındaki “mezar” kelimesi kullanılır. Kab(i)r kelimesi, Kur”an”da daha çok yeniden dirilişin anlatıldığı âyetlerde, “insanların kabirlerinden çıka(rıla)cağını” ifade ederken “kubûr” şeklinde çoğul olarak kullanılmıştır.
Mezarın baş ve ayak ucuna “şâhide” veya “mezar taşı” (halk arasında “hece taşı”) denilen taşların dikilmesi İslâm’ın ilk dönemlerinden beri devam eden bir gelenektir. Hz. Peygamber’in, tanınması için Osman b. Maz‘ûn’un kabrinin başına taş diktiği (Ebû Dâvûd, “Cenâʾiz”, 63), onun vefatından sonra bazı sahâbî ve tâbiîn mezarlarının üzerine kubbe adı verilen çadır kurulduğu bilinmektedir. Bunlardan biri Hz. Hasan’ın oğlu Hasan’ın kabrinin üstüne yapılmış ve bir yıl kadar kalmıştır (Buhârî, “Cenâʾiz”, 62; diğerleri için bk. Aynî, VII, 46).
Allah Resûlünün (sas) kabir ziyaretinde bulunanlara tavsiyeleri
Mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır.
Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Hz. Peygamber (sas), geceleri Baki’ kabristanına gelir ve “Müminler yurdunun sakinleri, sizlere selam olsun. İnşaallah biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için Allah’tan afiyet dilerim; Allah’ım, Baki’ kabristanında bulunanları bağışla.” (Müslim, Cenâiz, 102) diye dua ederlerdi.
Âişe validemizin naklettiğine göre, Allah Resûlü, kendisiyle birlikte kaldığı her gecenin sonunda Bakî Mezarlığı’na gidip bu duayı okumuş ve inananlara da aynısını okumalarını tavsiye etmiştir. Böylece Efendimiz (sas) kabristanı sık sık ziyaret etmekle kalmamış, müminlere de bunu yapmalarını tavsiye etmiştir.
Hiç kuşkusuz o (sas), bu teşvikle Müslümanların âhiret inancını canlı tutmayı hedeflemiştir. Bunun da müminin sorumluluk bilincine olumlu yönde katkılar sağlayacağı muhakkaktır. En katı kalplerin dahi ölüm duygusu karşısında yumuşama eğilimi gösterdiği bir gerçektir. Kabristanlar, ölüm gerçeğinin yakinen hissedildiği mekânlardır. Bu açıdan bakıldığında kabirlere yapılacak ziyaretler her şeyden önce pişmanlık hislerinin harekete geçmesine vesile olacaktır. Kabir ziyareti esnasında dünya yaşamının geçici olduğu gerçeğiyle yüzleşen kişi, dünyevî zevk ve menfaatleri amaç edinen çabaların ne kadar anlamsız olduğunu yakından fark edecek ve bir an önce kendisine çeki düzen vermenin hesaplarını yapmaya başlayacaktır.
Kabir ziyaretinde dikkat edilmesi gereken hususlar
Ancak, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslam’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen, itikâdî bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak, kabrin parmaklık ve taşlarını öpmek, onlara sarılıp ağlamak İslam ile bağdaşmaz.
Kabirlere doğru namaz kılınmaz ve kabirler üzerine oturulmaz.
Mezar taşlarına el yüz sürülmez. Ölülere adak yapılmaz, mezarlardan istekte bulunulmaz.
Kabirleri çiğnemek ve kabir üzerinde uyumak mekruhtur.
Kabirlerde bulunan ağaçlar kesilmez, yeşil otlar yolunmaz. Ancak kurumuş olan ağaç ve otları kesmekte bir sakınca yoktur.
Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek; bu zatların duaları kabul ettiğine, ilâhi kudretlerinin olduğuna inanmak doğru olmadığı gibi, bir kısım ihtiyaç ve dilekleri onlara arz etmek, kendilerinden medet ummak, bu ziyaretleri dinî bir vecibe gibi telakki etmek; bez bağlamak, mum yakmak, kurban kesmek, şeker vb. yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan yardım dilemek gibi davranışlarda bulunmak da, tevhid dini olan İslam’la bağdaşmaz. Ölen kişilerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek iman açısından tehlikeli bir davranıştır.
Kaynak : diyanethaber.com.tr
Arapçada, “ölünün gömüldüğü yer” anlamında “kabir”, “kabirlerin bulunduğu yer” anlamında ise “makber” veya “makbere” kelimeleri kullanılır. Türkçede ise kabrin karşılığı olarak Arapçada “ziyaret edilen” yer anlamındaki “mezar” kelimesi kullanılır. Kab(i)r kelimesi, Kur”an”da daha çok yeniden dirilişin anlatıldığı âyetlerde, “insanların kabirlerinden çıka(rıla)cağını” ifade ederken “kubûr” şeklinde çoğul olarak kullanılmıştır.
Mezarın baş ve ayak ucuna “şâhide” veya “mezar taşı” (halk arasında “hece taşı”) denilen taşların dikilmesi İslâm’ın ilk dönemlerinden beri devam eden bir gelenektir. Hz. Peygamber’in, tanınması için Osman b. Maz‘ûn’un kabrinin başına taş diktiği (Ebû Dâvûd, “Cenâʾiz”, 63), onun vefatından sonra bazı sahâbî ve tâbiîn mezarlarının üzerine kubbe adı verilen çadır kurulduğu bilinmektedir. Bunlardan biri Hz. Hasan’ın oğlu Hasan’ın kabrinin üstüne yapılmış ve bir yıl kadar kalmıştır (Buhârî, “Cenâʾiz”, 62; diğerleri için bk. Aynî, VII, 46).
Allah Resûlünün (sas) kabir ziyaretinde bulunanlara tavsiyeleri
Mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır.
Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Hz. Peygamber (sas), geceleri Baki’ kabristanına gelir ve “Müminler yurdunun sakinleri, sizlere selam olsun. İnşaallah biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için Allah’tan afiyet dilerim; Allah’ım, Baki’ kabristanında bulunanları bağışla.” (Müslim, Cenâiz, 102) diye dua ederlerdi.
Âişe validemizin naklettiğine göre, Allah Resûlü, kendisiyle birlikte kaldığı her gecenin sonunda Bakî Mezarlığı’na gidip bu duayı okumuş ve inananlara da aynısını okumalarını tavsiye etmiştir. Böylece Efendimiz (sas) kabristanı sık sık ziyaret etmekle kalmamış, müminlere de bunu yapmalarını tavsiye etmiştir.
Hiç kuşkusuz o (sas), bu teşvikle Müslümanların âhiret inancını canlı tutmayı hedeflemiştir. Bunun da müminin sorumluluk bilincine olumlu yönde katkılar sağlayacağı muhakkaktır. En katı kalplerin dahi ölüm duygusu karşısında yumuşama eğilimi gösterdiği bir gerçektir. Kabristanlar, ölüm gerçeğinin yakinen hissedildiği mekânlardır. Bu açıdan bakıldığında kabirlere yapılacak ziyaretler her şeyden önce pişmanlık hislerinin harekete geçmesine vesile olacaktır. Kabir ziyareti esnasında dünya yaşamının geçici olduğu gerçeğiyle yüzleşen kişi, dünyevî zevk ve menfaatleri amaç edinen çabaların ne kadar anlamsız olduğunu yakından fark edecek ve bir an önce kendisine çeki düzen vermenin hesaplarını yapmaya başlayacaktır.
Kabir ziyaretinde dikkat edilmesi gereken hususlar
Ancak, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslam’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen, itikâdî bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak, kabrin parmaklık ve taşlarını öpmek, onlara sarılıp ağlamak İslam ile bağdaşmaz.
Kabirlere doğru namaz kılınmaz ve kabirler üzerine oturulmaz.
Mezar taşlarına el yüz sürülmez. Ölülere adak yapılmaz, mezarlardan istekte bulunulmaz.
Kabirleri çiğnemek ve kabir üzerinde uyumak mekruhtur.
Kabirlerde bulunan ağaçlar kesilmez, yeşil otlar yolunmaz. Ancak kurumuş olan ağaç ve otları kesmekte bir sakınca yoktur.
Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek; bu zatların duaları kabul ettiğine, ilâhi kudretlerinin olduğuna inanmak doğru olmadığı gibi, bir kısım ihtiyaç ve dilekleri onlara arz etmek, kendilerinden medet ummak, bu ziyaretleri dinî bir vecibe gibi telakki etmek; bez bağlamak, mum yakmak, kurban kesmek, şeker vb. yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan yardım dilemek gibi davranışlarda bulunmak da, tevhid dini olan İslam’la bağdaşmaz. Ölen kişilerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek iman açısından tehlikeli bir davranıştır.
Kaynak : diyanethaber.com.tr